top of page

Çürümüş Bir Entelektüel Lütuf: Devlet ve Belediye Tiyatroları

  • Yazarın fotoğrafı: Fatih Buğra Akbaş
    Fatih Buğra Akbaş
  • 17 Mar 2023
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 31 Oca


İllüstrasyon: Sabian
İllüstrasyon: Sabian

‘’Merkezi faşizm ve onun temel doktrini korporatizm ile ürettiği sanat hakkında kaale alınır bir biçimde konuşmak için aynı dili kullanmak gerekir. Bu görüş, göz önüne alındığında faşist tiyatro içerik yerine biçimi seçmedi, faşizm biçimin tam kendisiydi. ‘’ (Berezin)


Ulus devletler yapıları gereği nüfusu retorik ve ritüellerle oluşturur. Homojen bir yapıda olmayıp kendi kendine ayakta duramayan kültür suni aristokrasiyle bir propaganda aracına dönüşür. Retoriğin tüketicisi oluşacak bir kaosta sorunu her zaman yapısı gereği erk’te arar. Önceleri üniversite belli ayrıcalıklı sınıfın okuyabildikleri, ulusa hizmet edecek suni aristokrasinin oluşturulduğu yer iken bugün Jefferson modeliyle yetenekli herkesin faydalanabileceği, eşitlikçi doğal aristokratik bir kuruma dönüştü. Bu bağlamda Türkiye’de çoğu üniversite hocasının konumu, Avrupa’daki öğretim üyelerinin aksine tarihi bir lonca geleneğine sahip olmamasıyla kısmen olumlanabilir olsa da güçlü mesleki loncaların dışındadır. Bu bürokrasi kendi küçük loncalarını kendi kendini imha etmek üzere doğurur. Her güzel sanatlar bölümünün sınavına hazırlık kursları ve bu kurslarla bağlantıları olan üniversite hocaları vardır. Kimin nereyi kazanıp kazanamayacağını önceden kestirdiği bu sistemin amacı bürokrasinin devamına hizmet edecek memurlar bulabilmektir.


‘’ Alman üniversite sistemi, eğitimin temel amacının devlete hizmet edecek memurlar yetiştirmek yerine ‘’özneler’’ yetiştirmek olduğu üzerine hemfikirdir. '' (Reed)


Özellikle estetikle ilgili kurumların yönetici koltuğunda oturan, çağımızda tanımı tükenmiş ‘’entelektüel’’ kadrolarının çoğunluğu düşünce, fikir renkliliğinden uzak, tek tip, yüz yıl önce kalıbı dökülen, çağlar boyu süregelen kalıpların ezberini atar halde Kemalist ve Amerikancı bir dayatmayla kendine özgü bir kişiliği olmayan ‘’sanatçı’’ları yetiştirir. Estetiği; özgür düşünceyi, çok renkliliği, ötekine saygıyı, çoğulculuğu öldüren totaliter bir araç haline getirir. Bu dayatmanın öğrencileri ya da gelecekteki ustalarının gestusu batılıya benzese de batılı düşünce sistemiyle uzaktan yakından alakaları yoktur. Onlarla hakim propagandanın dışına çıkıp konuşulacak felsefi, entelektüel, siyasi konular yok denecek kadar azdır. Bilgileri sabittir. Bilgi, dolayısıyla estetik; pozitivist bir tutumla süregelen sabit ampirik çalışmayla mutlak değildir. Estetik, tanımı gereği geçicidir. Bürokrasi estetiği öldürür.

Askeri rejimle kurulan cumhuriyet, estetiğini ancak Sezarizm’le oluşturabildi. Hem düşüncede hem görünüşte birbirinden ayırt edilemeyen, emirle uygun adım atan robot sanatçı memurlar oluşturdu. Bu sistemin diğer ayağı olan seyirci, Türkiye’deki alışkanlık üzere verilen hizmeti bir hak değil lütuf olarak görür. Devlet ve Belediye tiyatrolarındaki her oyun alkışlanır çünkü bu siyasi erkin sunduğu entelektüel bir lütuftur.

Belediye filmi için gittiğimiz, Selçuklulardan kalma bir külliyeyi bölgenin elit kültür merkezi haline getirmiş bir ilçede pür dikkat bir çalışma var. Mahallelerin aksine külliye yolları pırıl pırıl. Reklam olacağı için yöresel yemekler sofrada, kullanılmayan hamam açık, töre gereği her Cuma külliye meydanında hutbe okuyan imam filmde alt yazı geçelim diye adını soyadını, camii ismini yazdırmış, topuklu, takım elbiseli müdürler gelmişken külliyenin yamaca giden taş yolundan üç beş koyunuyla geçen bir köylü:

‘’Arkada kanaldan bok akıyor, orayı çekin’’.

Suni, sabit estetik karizma üç beş koyunla yıkılıverdi.


Cumhuriyet dönemi oyun yazarlarının çoğunun memur olması tesadüf değildir. Totaliter estetik her dönemde bürokrasiyle vücut bulur, temsili bürokrasiyle mümkündür.


‘’Kemalizm’in yaygınlaşmasını sağlamak, devrimleri benimsetmek, Türklük bilincini sağlamlaştırmak için açılan oyun yazımı kampanyaları gibi bir takım yönlendirmeler de dönemin yazarlarının hakim ideoloji ile yoğrulmuş eserler vermelerinde etken olmuştur.’’ (Nilgün Firidinoğlu)


İdeolojinin dramatik bir metin olarak yeniden üretimi, Faruk Nafız Çamlıbel’in Kahraman isimli oyununda oyun yazarlığında ideolojik zorunluluğu tipik olarak gösterir.


Hüseyin- Ne kadar seviyorsun onu? Aziz- Sevmek değil bu, Tapmağı da gölgede bırakan bir meyil bu! O bir güneştir… Dört faslın bir tek güneşi gibi, Hem yakan hem yaratan iki kudret sahibi, Hüseyin- Güzel mi? Aziz - Hiçbir ilah olmaz ondan güzel! (s.42-43.) Aziz- (…) ne kadar yasta olsak, neler umdurmaz bize. O, en taş göğüslerde çarpıyor iman gibi, Gönüllerde heyecan, nabızlarda kan gibi. Secdeye varsa gerek onu gördükçe damlar, Yeniden can buluyor köyler, evler, adamlar,(…) (s. 88.)


‘’Meyve, Kamyonlara Doldurulduğunda Yabancılaşır’’


Bugün içeriğinden, sahnenin kurulu olduğu coğrafyanın aidiyetinden koparılmadan oynanan oyunların haricinde; onda dokuzunu Avrupalı yazarların yazdığı, nitelikli bir dramaturgi görmeyen ve Avrupa burjuvazisinin eleştirildiği, biçime önem verilen tiyatromuz, batının ifade özgürlüğünü olabilecek en trajikomik biçimde Türkiye’de mevcut hegemonyaya destek olabilecek tavırla totaliter estetiğe dönüştürmüştür.

Türkiye’nin cumhuriyetle oluşturulan modern kültürel geleneği, İngiltere gibi bağımsız, zengin kültür geleneğine sahip ülkelerin aksine devlet finansmanına muhtaçtı. Shakespeare, ticareti iyi bilen İngiltere için her ne kadar kralın boyunduruğu altında olsa da estetik olarak devlet tarafından finanse edilmemiş bir ticari simgeydi. Günümüzde Royal Shakespeare Company’nin giderinin yarısı devlet tarafından karşılansa da tiyatro özerk bir şirkettir, Globe Tiyatrosu Shakespeare oyunlarını hiçbir devlet desteği almadan sahneler. Müzikteki klasik isimler sübvansiyonsuz çağın ürünleridir. Halle Orkestrası, Royal Albert Hall, Gilbert, Sullivan, Chopin ve Bach devlet tarafından finanse edilmemiş sayısız isimden bazılarıdır.


Devlet finansmanıyla var olan estetik, hakim devlet estetiğini oluşturur. Sanat, her türlü ahlaki ve politik mesajı iletebilen, manipüle edilebilen bir sivil toplum dili olmasından dolayı hassastır. Devlet destekli her projede giderler şişirilir. Destek arttıkça, yükselen arz değil maliyettir. Sanat, finansal desteğe muhtaç olsa da devletten, egemen sermayeden bağımsız gelişmesi gereken federal, özerk yapıda olmalıdır, böylesi olumlanmalıdır.


Fatih Buğra Akbaş – 17.03.2023, İstanbul


Kaynakça:

Kültürel Biçim ve Siyasi Anlam: Devlet Destekli Tiyatro, İdeoloji ve Faşist Üslup Dili, Berezin, Mabel (1994)

Universities and the Promotion of Corporate Responsibility: Reinterpreting the Liberal Arts Tradition", Journal of Academic Ethics, Cilt 2, Sayı 1, s. 3-41, 2004, Reed D.

Tarihsel Süreç İçerisinde Üniversite Misyonlarının Oluşumu, Ömer Lütfi Antalyalı

Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Kahraman Destanı” ve Yazınsal Metnin Üretim Sürecinde İdeolojik Zorunluluğun Rolü, Nilgün Firidinoğlu

 
 
 

Comments


estetiksuclar.org, yayınlanan yazıların tutumunu yansıtmamaktadır. Yazıların hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.  Yayınlanan yazılar kaynak belirtilmek suretiyle alıntılanabilir. 

​​Hakkında:

Estetik Suçlar; felsefe ve sanat yoluyla insan durumunu aydınlatan özgürlükçü bir dijital dergidir. 

İletişim: 

Eleştiri ve katkılarınızı bekliyoruz. 
estetiksuclar@gmail.com

Estetik Suçlar'ı Takip Edin

© 2023  estetiksuclar.org, ücretsiz ve özgür bir analitik kaynak olmayı hedeflemektedir.

bottom of page