Totaliter Estetikte Egemen Aksiyom: Enkazda Doğan Pornografi
- Fatih Buğra Akbaş
- 3 Haz 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 31 Oca

Hikaye kazananların değil, kaybedenlerindir. Tarih devlet eliyle Roma’yı yazar ama bireysel olarak şairler Spartaküs’ü meşhur eder. Tarih, totaliter bir pornografiyken, edimleriyle kaybeden Spartaküs, soyut durumuyla çekicilik kazanır, erotik bir estetiğe dönüşür.
Türkiye’de dramatik sanatların işleyişi üzerine akla uygun fikir yürütmek (aksiyom), egemen pornografik aksiyomlara kaybeder. Aksi ekonomik kuram daha insanca olsa da ürünü finanse eden, katma değere dönüştüren Antik Yunan’da tüccarlar dolayısıyla paraya, dolayısıyla da matematiğe, kültüre, bilime ve sanata yön verirler. Sanat okullarında anlatılmayan şey tam da bu ekonomi ve bilimin felsefe üzerindeki etkinliğidir. Antik Yunan matematiği ‘’kanıt’’ üzerine irdelenir ve burdan, kanıtlama yoluyla demokrasi, bilim, sanat şekil alır. Türkiye’de kanıt öğretilmez, özümsemesi ithal, eğitimi suflördür.
İnsan, birey olma bilincine sahip değilse teşhire manipüle olur ve pornografikleşir. Kendini tanımayan, özgün aksiyomlar gerçekleştirememiş insan farkında değildir. Farkındasızlık popüleri taklide, taklit, görünme, kabul görme çabasına, sahteliğe, sahtelik plastiğe, plastik diğerini etkilemeye dönüşür ve edim olarak teşhir oluşur. Yaşamın olağan akışına karşı olan her eylem ölü, dolayısıyla öze aykırı ve pornografiktir. İnsanın en kötüsü, insanın özü üzerinden yapılan pornografiyle tatmin olanıdır. Özünü sinema perdesinde bırakan seyircide, ekranda bırakan yönetmende, sahnede bırakan oyuncuda yaşayan, akla uygun bir aksiyom aranmaz, o orda tatmin olmuştur ve soyutlamadan uzak her edim estetik bir suç, insanın yaşam gayesine yapılmış en büyük sahtekarlıktır.
Varlık, en az iki boyutla vardır, kanıtı soyuttur, ne salt kuramsal ne salt sezgiseldir. İnsan, ve dolayısıyla yaratıcılık soyutla varlığı varoluşla kavramlaştırır. Estetiği gündelik pratikler belirler. Varoluşu tamamlanmış olarak görmek pornografiktir, ortak aksiyomları oluşturacak adım a priorik olarak nihilist eğilimdedir. Aksi, sanattan pornografik bir mutluluk beklentisi yaratır. İlkel toplumlarda seyircinin beklentisi sanatçının üretimini belirler. Bu ikili arasındaki gestus çok nadir durumlar haricinde bir katma değere dönüşmez, üretim olarak kalır. Görüntüde aydın seyirci, aşağılık komplekslidir ve kendi muhalifliği boyutundaki imgelerle özdeşlik kurmaya, bunları alkışla onaylamaya meyillidir. Estetik aksiyoma egemen, soyutlama alışkanlığı olmayan seyirci Türkiye’de kabul gören genel geçer eleştiriyi alkışlar, daha ilerisini taşlar yahut sınır dışı eder yada suikastle sustururken, dramaturjik olarak sağlam en kötü Amerikan, Avrupalı filmlerin afişlerini odasının duvarına asar, figürlerine bir maaşını verir. Bir filmin soyutlamasını Amerikalı bir dramaturg gibi yapmaya kalkanları sıkıcı bulur, reddeder, sezgiselliği savunur. Bu sanat aksiyomu Türkiye’de felsefi ve estetik bir paradokstur.
Her edim idealize edilmiş soyutlamadan oluşur ve kusurludur. Estetik olarak ‘’güzel’’, edimde incelenir. Kanıt, sağlama ve dolayısıyla felsefe ‘’güzel’’ olarak estetik kuramlarıyla irdelenmez. Dolayısıyla bir kule bir edim olarak ‘’güzel’’dir. Onun nasıl ayakta durduğunu konusu sıkıcıdır ve ‘’güzel’’ değildir ancak ayakta duramadığında toplum tarafından öğrenilmeye değer bir konu olarak değere biner, ‘’güzel’’leşir. Jeofizik, deprem olduğunda değil, evler yıkıldığında önem kazanır, jeologlar ancak o zaman toplum tarafından tanınır, yıkım üç boyutludur. ‘’Güzel’’ ancak enkazın boyutuna göre değerlidir. Bugün tiyatro ve sinemadaki yıkım, estetik enkaz, soyut ve boyutsuzdur.
Her ne zaman bir dramaturg, estetik bir yıkım olmadan ünlü olursa işte o zaman Türkiye’de tiyatroyu, sinemayı güvenle izleyebilirsiniz.
コメント